Menopoz nedir?
Menopoz yumurtalıkların işlevinin kaybolduğu, doğurganlığın bitiği ve hormon yapımının sona erdiği, adetlerin kesildiği kadın için kritik bir dönemdir.
Menopoz yaşı, genel olarak 45–55 yaşları arasında olmakla birlikte dünyada ortalama 51 dir. Ülkemiz kadınları ortalama 47 yaşında menopoza girmektedir. Beklenen yaşam süresi her iki cinsiyet için ortalama 70-79 yaş arasındadır. Tüm dünyada kadınlar erkeklerden daha uzun yaşamaktadır. Altmış yaş üzeri insanların %54’ü kadınken, 75 yaş üstünde insanların %60ı kadındır.
Kadınlar günümüzde yaşamlarının büyük bir bölümünü menopoz sonrası dönemde geçirmektedirler. Kadınlar için menopoz sonrası yaşam sürecinin uzaması nedeniyle bu dönemin sağlık sorunları daha önemli hale gelmiştir. Kadınların menopoz ve menopozun getirdiği sağlık sorunları açısından bilinçlendirilmesi gerekmektedir.
Andropoz nedir?
Andropoz, yaşlanma veya bedensel sağlık sorunları nedeniyle erkekte üreme ve cinsel etkinliğin azalması durumunu tanımlamaktadır. Kalp damar sistemi ve merkezi sinir sistemi sorunları, üreme ve cinsellikte azalmaya ve andropoz sürecinin başlamasına yol açmaktadır. Altmış yaş üstünde doğal yaşlanma sürecinin etkisiyle erkeklik hormonu olan testosteron düzeyleri azalmaktadır. Andropoz ile birlikte erkeklerde testislerden sperm üretimi azalarak devam etmekte, kadındaki gibi tam bir tükenme olmamaktadır. Bu yüzden erkeklerin andropoz döneminde ve sonrasında çocuk sahibi olmaları mümkün olmaktadır. Oysa kadınların menopoza girmesi ile gebe kalabilme yetisi bitmektedir. Kadınlarda ortalama bir menopoz yaşı (ülkemizde 48 yaş) olmasına rağmen erkeklerde andropoz yaştan çok beden fonksiyonları ile ilişkilidir.
Menopoz ve andropoz, üremenin azalması dışında cinsel istek ve etkinlik açısından hem kadınların hem de erkeklerin cinsel hayatlarını olumsuz etkilemektedir. Menopoz kadınlarda cinsel isteksizlik, vajinada kuruluk, uyarılma yetersizliği (kabarma ve ıslanmada azlık) ve geç orgazm olma gibi cinsel işlev sorunlarına yol açarken; andropoz erkeklerde sertleşme sorunları, cinsel isteksizlik ve geç uyarılma sorunlarına yol açmaktadır. Erkeklerde andropozla birlikte peniste sertleşme refleksi yavaşlamaktadır. Andropozdaki erkekler çoğu kez penis-vajina birlikteliği içeren cinsel ilişkiye girmekte sorun yaşamaktadır. Bu durumlarda viagra, levitra, cialis gibi sertleşmeyi sağlayıcı ilaçlarla çoğu erkek sertleşmesini sağlama yolunu seçmektedir. Erkekler andropoz döneminde kendilerini seks yapmak için ereksiyon sağlamak zorunda hissetmekte, bunun psikolojik baskısını ve yetersizlik duygusunu yaşayabilmektedirler. Kadınlar ise menopoz döneminde yaşlanmaya bağlı olarak çekiciliklerinin azaldığını düşünerek uyarılma sorunları nedeniyle cinsel isteksizlik yaşamakta ancak basit kayganlaştırıcılar kullanarak penis vajina birlikteliği içeren cinsel ilişkiyi sürdürebilmektedirler.
Cinsellik, hem kadınlar için menopoz döneminde hem de erkekler için andropoz döneminde bitmemekte sadece şekil değiştirmektedir. Bu dönemlerde, sarılma, öpüşme, el ele tutuşma, erotik masaj gibi cinsel etkinlikler ve duygusal paylaşımlar, yakınlaşmalar gençlik yıllarındaki gibi tatminli ve haz verici bir cinselliğin yaşanmasını sağlayabilmektedir.
Günümüzde cinsellik tanımı değişmiştir ve cinsellik penis vajina birlikteliğinin ötesinde bir boyutta değerlendirilmektedir. Penis vajina birlikteliğine indirgenen cinsellik anlayışı çok eksik olup, erkeğe haksız yük bindiren ve penis sertleşmesi üzerinde beklentisel strese yol açan yanlış bir anlayış olarak kabul edilmektedir.
Geniş kapsamlı ve yeni bir tanımlamaya göre cinsellik, ‘rahatlamış ve gevşemiş bir halde, sevişmenin ve dokunmanın verdiği hazza odaklanarak, haz alıp haz verebilme, ruhu ve bedeni paylaşabilme, ne olursa olsun bir şekilde boşalabilme bilim ve sanatı’ olarak kabul edilmektedir.
Menopozun Belirtileri nelerdir?
Sıcak basmaları, gece terlemeleri, ciltte kızarma, uykusuzluk, çarpıntı, konsantrasyon kaybı yaygın olarak görülen menopozun ilk belirtileridir. Menopozdaki tüm bu belirtilerin nedeni temel kadınlık hormonu olan östrojenin artık yumurtalıklar tarafından yapılmıyor olmasıdır. Azalan östrojen hormonu kadınlarda daha nadir olarak unutkanlık, baş ağrısı, sinirlilik, depresyon, cinsel isteksizlik, uyarılmada yetersizlik, vajinada kuruluk, ağrılı cinsel ilişki, sık idrara çıkma, kilo almaya yatkınlık, eklem ağrıları gibi belirtilere yol açabilmektedir. Östrojen azlığının uzun dönemdeki etkileri boy kaybı, ciltte incelme, meme dokusu kaybı, kolesterol düzeyinde değişiklikler, kalp hastalığı riski, kemik erimesi (osteoporoz),kemik kırığı artışı gibi yaşam kalitesini olumsuz etkileyen sonuçlardır.
Menopozun cinsel organlar üzerindeki etkileri en belirgin hissedilen değişikliklerdir. Menopozun ilerleyen dönemlerinde vajinada atrofi adı verilen incelme elastikiyet kaybı meydana gelmektedir. Giderek artan bu durumun nedeni östrojen hormonunun çok düşük olmasıdır. Bu dönemde vajina mukozası kollajen ve yağ dokusunu yitirir ve sıvı tutma yeteneğini kaybeder. Bunun sonucu olarak vajina duvarındaki esnemeyi sağlayan rugalar düzleşir. İncelen mukoza küçük bir travma ile zedelenebilir hale gelmektedir. Bu durum ağrılı cinsel ilişkiye yol açabilmektedir. İleri yaşlılık dönemlerinde vajinadaki atrofi nedeniyle giderek daha az cinsel ilişkiye girme sonucu vajinada darlık gelişmektedir.
Östrojen azalması vajinada koruyucu vasıfta olan laktobasillerin azalmasına sebep olmakta ve bu durum asidik (normalde pH:5 ) olması gereken vajina ortamının alkalen hale gelmesine yol açmaktadır. Alkalen vajina ortamında fırsatçı mikroplar vajinada kolayca yerleşerek vajinit oluşmaktadır. Bu enfeksiyonlar idrar yollarına da kolayca yayılabilmektedir.
Vajina atrofisi sonucu cinsel ilişki sırasında ağrı, yanma ve kanama, vajinit, kaşıntı, vajinada darlık oluşabilmektedir. İdrar kanalı (üretra) ve mesane mukozasında da incelme oluşmakta ve bu yüzden idrar yanması, ani idrar hissi (urge inkontinans) ile birlikte idrar kaçırması ve sık idrar yapma hissi gibi yakınmalar oluşabilmektedir.
Yine ilerleyen menopoz dönemlerinde cinsel organları yerinde tutan bağlarda da incelme oluşmakta ve yapısal yatkınlık durumlarında rahimde ve vajinada sarkmalar hızlanabilmektedir.
Vaginada atrofi belirtileri olan kadınlarda vajina içine (lokal) düşük dozlu östrojen hormonu içeren ilaçlar bu sorunu büyük ölçüde ortadan kaldırabilmektedir. Bu ilaçların kullanım süresi 1 yılı geçince genel kontrollerin yapılması gerekmektedir.
Menopozda Cinsellik
Cinselliğin menopoz dahil her yaşta sağlık belirtisi olduğu kabul edilmektedir. Cinsellik yaşam boyu devam etmekte, ancak zamanla fizyolojik farklılıklar oluşmaktadır. Yaşlandıkça diğer tüm bedensel işlevlerde olduğu gibi cinsel işlevlerde doğal değişiklikler meydana gelmektedir. Menopozdan sonra kadınlarda cinsel açıdan uyarılma ve ıslanmada gecikme veya azalma, orgazma ulaşma süresinde uzama veya şiddetinde azalma olabilmektedir. Yaşın ilerlemesiyle birlikte, erkeklerin cinsel açıdan uyarılmaları için gereken süre uzamaktadır.
Kadınlar yaşlanırken özellikle menopoz döneminde cinselliğinin bittiğini düşünebilmektedirler. Aksine, menopoz hamile kalma tehdidi ortadan kalktığı için kadın açısından cinsel özgürlüğün başladığı bir dönemdir.
Cinsel yaşam odaklı bir yaşlanma süreci hem erkekler hem kadınlar için yaşlanmayı sağlıklı hale getirmektedir. Yaşlanma ile oluşan doğal farklılıklar nedeniyle cinsel birleşme dışında cinsel haz ve doyum sağlayan birçok cinsel eylem çiftler tarafından uygulanmalıdır. Dokunarak cinsel açıdan uyarılma ve dokunmanın yarattığı cinsel hazza odaklanma sağlıklı ve mutlu bir cinsel yaşam için çiftlerin uygulayabileceği etkili yöntemlerdir.
Bu nedenle hem kadınlar hem erkekler bedenlerindeki yaşa bağlı fizyolojik değişikliklerini bilerek, doyumlu bir cinselliği yaşam boyu sürdürmenin yollarını aramalıdırlar. Doyumlu bir cinsel yaşamın bedensel ve ruhsal sağlığa da olumlu katkı sağlayacağı bilinmelidir. Her yaşta ve her zaman karşı cinse sevgi, cinsel arzu duyulmaktadır. Yaşam devam ettiği sürece cinselliğin hiçbir zaman bir sonu yoktur.
Menopozda Kemik Erimesi (Osteoporoz) riski artar
Menopozla birlikte kemik kütlesinde hızlı bir erime oluşmaktadır. İlerleyen menopoz dönemlerinde zayıflamış kemiklerde kırık riski artmaktadır. En sık kırıklar bel omurlarında (çökme kırığı şeklinde) ve kalçada (femur kemiği boynunda) görülmektedir. Östrojenin azalması kemik erimesi sürecini hızlandırmaktadır. Erken menopoza giren (40 yaşından önce menopoz durumu),steroid hormonu kullanan, ailede ve geçmişinde kemik kırığı öyküsü olan, vücut ağırlığı 57’nin altında olan, sigara kullanan ve yetersiz D vitamini- kalsiyum alan kadınlar kemik erimesi için daha fazla risk altındadırlar. İnsanlar hayatlarında en yüksek kemik kütlesine 20’li yaşlarda ulaşmaktadır. 50’li yaşlardan itibaren herkeste kemik kaybı hızla artmaktadır. Kadında ve erkekte görülen bu durumun nedeni cinsiyet hormonlarındaki azalmadır. Kadınlar erkeklere göre kemik erimesi sorunuyla daha fazla karşılaşmaktadırlar. Başlangıçta düşük kemik kütlesine sahip kadınlar menopozdaki hızlı kemik kaybından daha fazla etkilenirler. O yüzden menopoza geçiş döneminde her kadına ‘kemik mineral dansitometrisi’ yapılarak kişideki kemik erimesi risk boyutu değerlendirilmelidir.
Kadınlarda kemik erimesi hiçbir şikayete yol açmayacağı gibi ağrı, boyda kısalma veya kemik kırıklarıyla kendini belli edebilir. Teşhis ‘kemik mineral yoğunluğunun ölçümü’ ile kesin olarak konabilmektedir. Tedavide günde 1-1.5 gr kalsiyum ve 800Ü D vitamini ağız yoluyla alınması gerekmektedir. Kişinin yaşam tarzına ilişkin alabileceği tedbirler; yeterince güneşlenmek, yeterince balık, süt ve süt ürünlerini tüketmek, sigara kullanmamak, düzenli yürüyüş ve yüzme egzersizleri yapmak sayılabilir. Ciddi düzeyde olan kemik erimesi durumları (T skoru >-2.5) veya kırık yaşamış olanlarda kemik kütlesini artırıcı ilaçlar doktorun belirleyeceği planda uygulanabilir.
Menopozda Damar Hastalıkları ve Kan Pıhtılaşması daha sık görülür
Menopozun getirdiği beden değişiklikleri içinde yaşamsal kötü sonuçları olan en yaygın hastalık, kalp damar hastalıklarıdır. Gerek kolesterol düzeylerindeki artış, gerek damar elastikiyetindeki bozulma, gerekse pıhtılaşmaya eğilim nedeniyle kalp ve beyin damarlarında oluşan daralma ve tıkanmalar menopozun hızlandırdığı önde gelen ölüm nedenleridir. Östrojen hormonu 50 yaşından önce kadını kalp hastalıklarından korumaktadır. 60 yaşından sonra kadınlar ile erkeklerin kalp damar hastalığına yakalanma riskleri eşitlenmektedir.
Ailede erken kalp krizi veya inme hikayesi olan, sigara içen, insülin direnci olan, kolestrol yüksekliği olan kişilerde damar tıkanıklığı ve kan pıhtılaşması sorunları daha fazla görülmektedir. 60 yaş üstündeki kadınlarda hormon kullanmanın bu riskleri artırdığı son yıllarda yapılan çalışmalarla ortaya konulmuştur. O yüzden menopozu takip eden yıllarda damar hastalıklarının öngörüsü ve önleyici tedbirlerin alınması için düzenli sağlık kontrollerinin yapılması gerekmektedir.
Menopozda Meme kanseri görülme sıklığı artar
Menopozu takip eden yıllarda kadınların en korkulan hastalığı meme kanseridir. Günümüzde meme kanserinin erken teşhisi ve tedavisinde büyük yol alınmasına rağmen halen kadınlarda en sık görülen kanser türüdür. 65 yaşından sonra görülme sıklığı artmaktadır. 50’li yaşlarda on yıldan uzun süre hormon kullanımı, şişmanlık, radyasyona maruz kalmak, meme kanseri riskini artırmaktadır. En fazla risk artışı ailede (kız kardeş, anne, teyze) iki veya daha fazla kişide meme kanseri olmasıdır. Yine ailesel meme ve yumurtalık kanserine yol açan BRCA gen mutasyonu varlığı da risk oluşturmaktadır. Ancak meme kanseri olan kadınların %85’inde bir risk faktörü bulunamamış olmasına dikkat edilmelidir. Bu yüzden her kadın meme kanseri riski taşıdığını bilmelidir. Kadının kendisinin ve hekimin yapacağı periyodik meme muayeneleri ve mamografi ve meme ultrasonu gerekirse meme MR tetkiki yoluyla erken meme kanseri teşhisi yapılabilmektedir.
Menopozda yapılması gereken sağlık kontrolleri nelerdir?
Menopozda düzenli yapılması gereken sağlık kontrolleri ve testler vardır. Bunlar:
- Menopoza geçiş dönemi olan 45-55 yaşları arasında düzenli jinekolojik muayeneler yapılmalıdır. Bu muayenelerde smear alınması (servikal sitoloji) ve vajinal yolla ultrason yapılması gerekmektedir. Ultrasonda menopoz sonrası dönemdeki kadınlarda rahim iç zarı (endometrium) kalınlığının 5 mm’nin altında, yumurtalıkların boyutunun normalden küçük (1-2 cm boyutlarında) olmasına bakılmalıdır. Bu incelemenin menopozun ilk beş yılında 6 ayda bir, sonra yılda bir yapılması önerilmektedir.
- Kan sayımı, açlık kan şekeri, açlık insülin düzeyi, şeker yükleme testi, kolesterol ve trigliserit düzeyleri, böbrek ve karaciğer fonksiyon testleri, tiroid hormon testleri ve idrar tetkiki kadının taşıdığı risk faktörlerine göre belirli arlıklarla yapılmalıdır.
- Kan basıncı ölçümü ve kalp hastalığı riskleri için düzenli kardiyolojik sağlık kontrolleri yapılmalıdır.
- Kemik erimesinin varlığını araştırmak için menopozun başlangıcında bir kez ve daha sonraki yıllarda riskli kişilerde yılda bir, risk yoksa 3 yılda bir kemik mineral dansitometrisi yapılmalıdır.
- Düzenli meme muayenesi kadının kendisi tarafından ve hekim tarafından 6 ayda bir yapılmalıdır. İlave risk faktörü (ailede meme kanseri öyküsü) yok ise yılda bir mamografi ve meme ultrasonu menopoz sonrası dönemlerde yapılması gerekmektedir.
Menopozun Tedavisi
Günümüzden on yıl öncesine kadar menopoz tedavisinde azalan hormonların yerine konmasının yararlı sonuçlarına inanılmakta ve sıkça kullanılmakta idi. Ancak 2002 yılında sonuçlanan WHI çalışması menopoz sonrası verilen östrojen hormonunun kalp damar hastalıklarını önlemediği veya geciktirmediği, dahası, koruma yapmamasının ötesinde kalp damar hastalık riskinde hafif bir artışa yola açtığı gösterilmiştir. Hormon tedavisi ile inme ve venöz tromboembolizm (atardamar ve toplar damarlarda pıhtı oluşumu ve pıhtı atması) gibi ölümcül seyredebilen sorunlarda risk artışı saptanmıştır. Östrojen ve progesteron hormonlarının beş yıldan uzun kullanımı ile meme kanserinde mevcut risklerde artış olabileceği bu çalışmada ortaya konulmuştur. Bu bilgilerin ardından menopozda hormon kullanımı sadece belli durumlarla ve belli sürelerle kısıtlanmıştır.
Menopozun neden olduğu şiddetli sıcak basması, vajina atrofisi dışında günümüzde hormon tedavisinin kullanım alanı yoktur. Bu sorunlar için alternatif tedavilerin olduğu da bilinmelidir. Sıcak basmasının varlığında östrojen hormonu içeren ilaçlar yararları ve riskleri karşılaştırılarak, mümkün olan en kısa süre boyunca ve en düşük dozda cilt yoluyla veya ağızdan verilebilmektedir. Vajina atrofisi için düşük dozlu östrojen hormonu içeren ilaçlar vajina içine uygulanarak sınırlı sürelerde kullanılabilmektedir. Hormon tedavisinin menopoza girilen ilk yıllarda (sadece ilk beş yılda) ve en fazla beş yıl süreyle olmak üzere kullanımı şu anki bilgiler ışığında güvenli gibi görülmektedir.
Kadınların Düzenli Yaptırması Gereken Jinekolojik Muayene ve Testler nelerdir?
Teknoloji her alanda olduğu gibi tıp alanında da günlük hayatımıza giderek daha fazla giriyor. Ultrason teknolojisi de hızla gelişiyor, daha kaliteli yeni cihazlar üretiliyor. Ultrasonun sağlık alanında kullanımı giderek yaygınlaşıyor. Günümüzde ultrasonun kullanılmadığı jinekolojik muayeneden ve gebelik takibinden bahsetmek mümkün değil. Ultrason tecrübeli ve bilgili bir kullanıcının elinde en iyi teşhis imkanını sunabiliyor.
Ultrason kullanmadan yapılan jinekolojik muayene son derece yetersiz ve eksik kalmaktadır. Ülkemizde kamu hastanelerinin çoğunda, özel sağlık kurumlarının tümünde kadın doğum kliniklerinde rutin olarak ultrason kullanılmaktadır. Ancak cihaz kalitesi ve kullanıcı deneyimlerinin standardı yoktur. Bu yüzden yeni teknolojiyi ve güncel bilgiyi yakından takip eden sağlık kurumlarında hizmetin kalitesi daha yüksektir.
Jinekolojik muayene hangi sıklıkta yapılmalı?
Kadınların herhangi bir şikayetleri olmasa da yılda bir kez düzenli olarak ultrason eşliğinde jinekolojik muayene olmaları gereklidir. Deneyimli ultrason kullanıcısı tarafından, yüksek çözünürlükte ultrason eşliğinde yapılan muayenede rahmin ve yumurtalıkların iç yapısı ve fonksiyonları değerlendirilmelidir. Adet düzensizliği olan ve ailede jinekolojik kanser öyküsü olan kadınların, doktorlarının önerdiği sıklıklarda muayene olmaları gerekir.
Smear testi ve HPV testi ne zaman yapılmalı?
Smear testi, rahim ağzına fırça ile yapılan sürüntüde yüzey hücrelerinin mikroskop altında incelenmesi testidir. Bu testin yapılmasındaki esas amaç rahim ağzı kanserinin erken saptanmasıdır. Smear testinin 21 yaşından önce yapılması gereksizdir. Smear testi 21-29 yaşlarında 3 yılda bir yapılmalıdır. 30 yaşından sonra her kadının en az bir defa Smear testi ile birlikte HPV testini yaptırması gerekmektedir. Smear testi normal ve HPV testi negatif olan kadınlar daha sonraki rahim ağzı kontrollerini 5 yılda bir yaptırmaları yeterlidir. HPV testinin smear gibi 21 yaş öncesinde yapılması gereksizdir. 21-29 yaşları arasında, sadece smear testi normal olmayan kadınlarda yüksek riskli (tip 16,18) HPV varlığını araştırmak için HPV testi yapılması gerekebilir.
30 yaşından sonra rahim ağzında yüksek riskli (Tip16, 18) HPV testi pozitif olan kadınlar ise takiplerini her yıl yaptırmaya devam etmelidir. Bu kadınlar, bu alanda deneyimli bir hekimin kontrolü altında smear testi, kolposkopi ve HPV testi takiplerini ve tedavilerini yaptırmaları gerekir.
HPV aşısı ne zaman ve nasıl yapılır?
HPV aşılarının ideal olarak hem kadında hem erkekte cinsel aktivitenin henüz başlamadığı 11-12 yaşlarında yapılması gerekmektedir. HPV aşılarının kadında 26’dan sonra erkekte 21’den sonra uygulanması yeterli yarar sağlamamaktadır. 45 yaşından sonra aşıların uygulanması gereksiz kabul edilmektedir.
Günümüzde iki çeşit yüksek riskli HPV aşısı vardır. İkili aşı (Tip 16, 18’e etkili) Cervarix ve siğillere de etkili dörtlü aşı (Tip16, 18 ve Tip 6,11) Gardasil adı ile piyasada bulunmaktadır. Her iki aşı da rahim ağzı kanseri için önleyici etkiye sahiptir. Yakın zamanda piyasaya verilmesi beklenen dokuzlu aşı (kanserojen HPV Tip 16, 18, 45, 31, 33, 52, 58 ve Tip 6,11’e etkili) rahim ağzı kanserine karşı korunmada daha büyük katkı sağlayacaktır. Tüm HPV aşıları koldan kas içine 3 ayrı doz olarak yapılmaktadır. Gardasil aşı, ilk dozdan sonra 2. ve 6.ayda tekrar dozları, Cervarix aşı da ise ilk dozdan sonra 2. ve 6. ayda tekrar dozlarının yapılması gerekir.
Meme kanseri erken teşhisi için mamografi ne zaman yapılmalı?
Her kadın meme kanseri riski taşımaktadır. Ailesinde (kız kardeşi, anne ve teyzesinde) meme kanseri olan kişilerde meme kanseri için risk artmıştır. Ailede iki veya daha fazla kişide meme kanseri varsa risk 10 kat artmaktadır. Menopozda on yıldan uzun süre hormon kullanımı, şişmanlık, radyasyona maruz kalmak da meme kanseri riskini artırmaktadır. Meme kanseri en sık 60-69 yaşlarında görülür. Meme kanseri erken teşhis edildiğinde tedavi başarısı daha yüksektir.
Ailesinde meme kanseri olan kadınların meme incelemesine (muayene, mamografi ve meme ultrasonu),kanserin görüldüğü yaştan 10 yıl daha önce başlanmalıdır. Riskli olmayan grupta 40-49 yaş aralığında tarama için mamografi yapılmasına gerek olmadığı kabul edilmektedir. 50-59 yaş aralığında 2 yılda bir mamografi yapılması, 60-69 yaşlarında yılda bir tarama amaçlı mamografi ve meme ultrasonu yapılması önerilmektedir. 60 yaş öncesinde her yıl mamografi yapılmasından vazgeçilmesinin nedeni, gereksiz biyopsi, müdahale ve gereksiz stres yaratma gibi riskleridir. Kadının kendisinin ve hekimin yapacağı periyodik meme muayeneleri ilerlemiş meme kanserini ortaya koymakta yararlı olabilir.
Kemik erimesi taraması ne zaman yapılmalı?
Kemik erimesinin varlığını araştırmak için menopozun başlangıcında bir kez ve menopozdan sonraki yıllarda 3 yılda bir ‘kemik mineral dansitometrisi’ (KMD) yapılması gerekir. Erken menopoz, kortizon hormonu kullanımı, ailede ve geçmişinde kemik kırığı öyküsü, minyon vücut yapısı (< 57kg), sigara kullanımı, yetersiz D vitamini- kalsiyum alımı olan kadınlar kemik erimesi için daha fazla risk altındadırlar. Bu kişilerin kemik erimesi (osteoporoz) ve kırık riskini ortaya koymak için KMD testini kendilerini takip eden doktorlarının belirleyeceği sıklıkta yaptırmaları gerekir.
Sağlıklı bir menopoz sonrası hayat için neler yapılabilir?
- Bedensel etkinliği arttırmak için her gün veya en azından haftada birkaç gün en az 30 dakika orta düzeyde egzersiz yapılmalı.
- Kafein, şeker, tuz ve alkol tüketiminin azaltılmalı veya engellenmeli.
- Sigara içilmemeli.
- Yağdan fakir, yeterli ve dengeli beslenmeye özen gösterilmeli, yeterli miktarda kalsiyum ve D vitamini içeren gıdalar tüketilmeli.
- Düzenli ve yeterli uyku uyunmalı, uykusuz kalınmamalı.